Uzak diyarların birinde birbirini çok seven bir çift yaşarmış. Kadın ve adam her sabah güneşin doğuşu ile uyanır bahçelerinde günü selamlayan taze domatesler, biberler ve salatalıklar ile keyifli kahvaltı yaparlarmış.
Kahvaltı sonrası adam balık tutmak için küçük, sevimli sandalı ile denize açılır, kadın ise o gelene kadar evdeki işlerini yaparmış. Bu çiftin evliliklerinden çocukları olmamış. Yıllarca evlat hasreti ile yanıp tutuşmuşlar ama nafile onlar hiçbir zaman evlat meyvesini tatmamışlar.
Günlerden bir gün yine adam balık avı için denize açılmış. Kadın adamın gidişi ile kendisini çok yalnız hissetmiş. O gün kadına bir şeyler olmuş. Adam eve tekrar döndüğünde karısının yapması gereken hiçbir işi yapmadığını görmüş. Çok endişelenmiş. Acaba hasta mı oldu? Ya da başına bir şey mi geldi? diye düşünmüş. Kadın evde adamın onu bıraktığı yerde öylece oturuyormuş.
Adam merakla kadına yaklaşmış. Kadın önce korkmuş sonra oturduğu yere oturarak adamı incelemeye başlamış. ‘’Sen kimsin?’’ diye adama sormuş. Adam şaşkın bakışlar içerisinde olan biteni anlamaya çalışıyormuş. Kadına onun kocası olduğunu ve neden böyle davrandığını anlamadığını söylemiş. Bakmış olacak gibi değil adam karısını hemen bir doktora götürmüş. Doktorlar kadını inceledikten sonra onun çok nadir görülen bir hastalığa yakalandığını söylemişler.
Kadın tüm hayatını, tüm yaşadıklarını bir anda unutuvermiş. Dahası bu durum her geçen gün tekrarlayacak bir durummuş. Adam ne yapacağını bilemez bir vaziyette sevdiği kadını evlerine götürmüş. Biliyormuş hayatı artık çok daha zor bir hal almış ve karısı için çok üzülüyormuş.
Adam her gün sabah uyandıklarında karısını karşısına alarak ona tüm olan biteni anlatıyor, onu ne kadar çok sevdiğini her gün her gün tekrar tekrar anlatıyormuş. Kadın her gün yeniden adama aşık oluyor ama ertesi gün adamı yine unutuyormuş. Böyle bir yaşam döngüsü içerisinde hayatlarına büyük bir aşkla devam etmişler. Adam her gün yeniden karısına olanları anlatmış kadın ise her gün yeniden adama aşık olmuş. Aşkları herkes tarafından bilinen bu çift zaman bir sabah birlikte uyurken hayata veda etmiş. İkisinin mezarını evlerinin bahçesine yan yana yapmış, çevre hakla böylece ölüm dahi onları ayıramamış.